DSÖ, Tıbbi Kuruluşlar İçin Klinik Araştırmaların Yürütülmesine İlişkin Kılavuzlar Geliştirdi

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), klinik araştırmalara yönelik en iyi uygulamalara ilişkin Rehber’i yayımladı. WHO, belgenin amacının farklı ülkelerde yürütülen klinik araştırmaların kalitesini iyileştirmek, erişilebilirliğini ve klinik araştırmalara katılanların çeşitliliğini artırmak olduğunu belirtiyor. Buna ek olarak, kılavuzlar düşük ve yüksek gelirli ülkeler arasındaki klinik araştırmaların yürütülmesindeki eşitsizliği azaltmayı ve mali durumlarına bakılmaksızın klinik araştırmaları tıbbi kuruluşların düzenli uygulamalarına dahil etmeyi amaçlıyor.

Kılavuzlara göre, klinik araştırmalar beş temel hususu karşılıyorsa geçerli, bilgilendirici, etik ve etkili sayılabilir. Bu nedenle klinik araştırmaların sorulan sorulara bilimsel açıdan sağlam yanıtlar vermesi, katılımcıların haklarına saygı gösterilmesi, etkileşimin işbirliği ve şeffaflık ilkelerine dayalı olması, klinik yönetiminin rasyonel olması ve klinik araştırmanın kendisinin sağlıklı olması gerekmektedir.

Rehberde belirsizliği ve önyargıyı azaltmak için çaba gösterilmesi gerektiği belirtiliyor. Örneğin çalışmanın sonunda kalan sorular, daha sonraki önemli kararları etkileyecek kadar önemli olmamalıdır. Araştırma görevlileri açısından önyargıdan kaçınmak için, rastgeleleştirmenin gönüllülerin durumu önceden bildirilmeden yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla katılımcıların sağlık sonuçlarındaki herhangi bir farklılık rastgele seçimden kaynaklanacaktır.

Buna ek olarak, DSÖ kılavuzu belirli popülasyonların klinik araştırmalara daha fazla dahil edilmesi ihtiyacını özetlemektedir. Bu nedenle hamile, emziren kadınların ve doğurganlık çağındaki kadınların klinik araştırmalara dahil edilmesine yönelik artan bir talep vardır. Örneğin 2022 verilerine göre klinik araştırmaların yüzde 5’inden azı hamile kadınların katılımıyla, yalnızca yüzde 13’ü çocukların katılımıyla gerçekleştirildi.

Kılavuzlar ayrıca dünya çapındaki klinik araştırmaların kalitesini artırmak için halkın, hastaların ve toplulukların katılımının gerekli olduğunu belirtiyor. Ayrıca, uzun vadeli destek, kritik altyapıların kapasitesinin geliştirilmesi (özellikle kaynakların sınırlı olduğu düşük gelirli ülkelerde), sürdürülebilir finansman ve düzenleyici gözetim gereklidir. Bunun için DSÖ, yerel ve uluslararası düzeyde koordinasyonun, pratik deneyim alışverişinin, kanıta dayalı tıp ilkelerine bağlılığın ve diğer çözümlerin gerekli olduğuna inanmaktadır.

Belge, sürdürülebilir, devam eden ulusal klinik araştırma ekosistemlerinin neye dayanması gerektiğini gösteren dört bloklu bir tablo sunuyor. İlk blok, ulusal klinik araştırmaların yürütülmesi için koşulların oluşturulması, kalıcı finansman, bölgesel ve küresel koordinasyon gibi maddeleri içeriyor. İkinci blok şu bileşenleri içerir: Kritik altyapı altyapısı, topluluk katılımı ve yetersiz temsil edilen nüfusların Kritik Altyapıya dahil edilmesi. Üçüncü blok, araştırma etiğine uygunluğun denetlenmesidir. Dördüncüsü ise düzenleyici sistemlerdir.

Daha önce klinik araştırma sisteminin bulunmadığı ülkeler için DSÖ, klinik araştırmaların yürütülmesi için genel kabul görmüş bir yapı sağlayacak bir CTU (klinik araştırma birimi) değerlendirme sistemi geliştirmektedir.

Kılavuzda belirtilen sonuçlardan biri, COVID-19 salgınının BT prosedürlerinin erken geliştirilmesinin önemini göstermesidir. Acil durumlarda mevcut protokollerin etkinleştirilebilmesi için bu gereklidir. Bunu yapmak için tematik bir temel hazırlamanız ve finansmanı güvence altına almanız gerekir.

Eylül 2024’te DSÖ, su kütlelerinin ve diğer çevresel nesnelerin antibiyotiklerle ve bunların üretim atıklarıyla kirlenmesiyle mücadeleye ilişkin kılavuz yayınladı. Kılavuzlarda belirlenen ana endişe, insanlarda antimikrobiyal direncin yayılmasıydı ve bu durum, antibiyotiklerin dünya çapındaki etkinliğini zayıflatabilirdi.