Heidelberg

‘Üniversite şehri, başka ne olabilir?’, Heidelberg’i keşfetmeden önce böyle düşünüyordum!

150.000 nüfusuyla komşu şehirler arasında en güzel şehre gerçekten teşekkür etmek istiyorum. Bütçe dostu bir ülke olan Almanya’nın böyle bir ‘Orta Çağ’ şehrinde geçirdiğiniz her dakikanın tadını çıkaracağınızdan eminim.

Öncelikle nasıl ve ne zaman gitmeniz gerektiğine cevap verelim. Küçük bir şehir olduğu için havalimanı yok. Ancak Frankfurt veya Stuttgart havalimanlarından tren aktarmasıyla şehre ulaşabilirsiniz ve zaman açısından bahar sizi rahat bir yolculuk için hayal kırıklığına uğratmayacaktır. Ayrıca belirtmeliyim ki Berlin, Prag, Venedik gibi büyük bir şehir olmasa da sadece gezerek değil yaşayarak da güzellik sırrını ortaya çıkarmamızı sağlıyor.

Ülkenin tıp ve eczacılık alanındaki en iyi üniversitelerinden biri bu şehirde yer alıyor. 700 yıllık bir geçmişe sahip olan Heidelberg Üniversitesi aynı zamanda Almanya’nın en eski üniversitesi. Üniversite şehrin her yerine yayıldığı için sokaklarda yürürken fakültelerin ve kütüphanelerin yanından geçiyoruz. Tarihi atmosferin yanı sıra, bu sokaklarda bize eşlik eden gençler, geçmişle gelecek arasında görünmez bir köprüde yürüyormuşuz gibi harika hissettiriyor…

Uzun lafın kısası, Hauptstraße ile başlıyorum. Çok sayıda mağazası, dünya mutfağı sunan harika kafeleri ve yan yana dizilmiş restoranları, Arnavut kaldırımlı yolları ve göz alıcı mimarisiyle oldukça uzun bir cadde, kendinizi harika hissetmenizi sağlar. Bir gün Heidelberg’i ziyaret ederseniz, sokakları ve yerel dükkanları keşfetmeyi unutmayın. Kesinlikle farklı orijinal ürünleri ve sokak lezzetlerini deneme fırsatınız olacak.

Şehir fotoğraflarından tanıdığımız şatoya ulaşım fünikülerle sağlanıyor. Şato şehri kuşbakışı görmenizi de sağlıyor ancak mükemmel manzara (ve fotoğraflar) için filozofların yolu olan Philosophenweg’den geçmelisiniz. Belli bir noktaya kadar arabayla da gidebilirsiniz ancak ben size o dönem genç filozofların sıkça kullandığı yokuşu yürüyerek çıkmanızı tavsiye ediyorum ki bu da çok zor değil. Şehre tepeden baktığınızda Neckar Nehri’ni ve üzerindeki köprüyü göreceksiniz. Köprü, tıpkı şato gibi şehrin sembollerinden biri. Almanlar askerlerin şehri geçmesini engellemek için eski ahşap köprüyü yıkmış olsa da köprü (alte Brücke) savaştan sonra yapılmış. Üzerinde bir şehir kapısı ve iki heykel var. Bu köprü turistlerin en çok fotoğraf çekmeyi sevdiği yer. Fotoğraf çekmeden şehri yaşamanıza izin vermedikleri söylentisi üzerine fotoğraf çekeceğim.

Benden bir tavsiye:
CAFÉ SCHAFHEUTLE: arka bahçede öğlen kahve içebilir ve harika tatlılar yiyebilirsiniz.

CÁFE KNÖSEL: Şehrin en eski kafelerinden biri olan bu kafeye bir şans verilmeli. Duygularımı kolayca ifade edemeyen biri değilim ama bu şehri keşfederken yaşadığım ruh halini de ifade edemiyorum. Belki Almanya’yı bir sanayi ülkesi olarak düşündüğümden, belki de ‘gri bulutlar’, bilmiyorum ama Heidelberg beni gerçekten hayran bıraktı.